2019’un son aylarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılan COVID-19 pandemisi, insanlık tarihinin en büyük sağlık krizlerinden birine dönüştü. Resmî söylem, virüsün “doğal kökenli” olduğu yönünde olsa da, dünya genelinde milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesi, özellikle yaşlı nüfusun ağır kayıplar vermesi, birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Acaba bu virüs gerçekten doğadan mı geldi, yoksa laboratuvarlarda belirli bir amaç için mi tasarlandı? Daha da çarpıcısı, COVID-19’un yaşlı nüfusu azaltmaya yönelik küresel bir planın parçası olabileceği iddiaları, son yıllarda en çok tartışılan komplo teorilerinden biri haline geldi.

Yaşlanan Dünya ve Demografik Kriz

Birçok gelişmiş ülke, 21. yüzyıla girerken ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldı: hızla yaşlanan nüfus. Avrupa, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerde ortalama yaşam süresi uzarken doğum oranları düşmeye devam etti. Bu durum, emeklilik sistemlerini, sağlık harcamalarını ve ekonomik dengeleri tehdit eder hale geldi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2050 yılında her 6 kişiden 1’i 65 yaş üzerinde olacak.

Bu tablo, küresel ölçekte şu soruyu gündeme getirdi: Devletler ve uluslararası güç odakları, yaşlanan nüfusun yarattığı ekonomik yükten nasıl kurtulabilir? Bazı komplo teorisyenlerine göre COVID-19, bu soruya verilmiş “biyolojik” bir yanıttı.

Wuhan Laboratuvarı İddiaları

Pandeminin ilk aylarında ortaya çıkan ve hızla bastırılan bir iddia vardı: Virüs, Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden sızmış olabilir. Bu laboratuvar, yıllardır yarasa koronavirüsleri üzerinde çalışıyordu. Tesadüf müydü ki, milyonlarca farklı şehir varken COVID-19 tam da bu laboratuvarın bulunduğu yerde patlak verdi?

Birçok bağımsız araştırmacı, virüsün genetik yapısında “doğal evrimle açıklanamayacak” düzenlemeler olduğunu öne sürdü. Özellikle “furin cleavage site” adı verilen ve virüsün insan hücrelerine daha kolay tutunmasını sağlayan bölgenin, biyomühendislik ürünü olabileceği iddia edildi.

Eğer bu doğruysa, şu sorular da beraberinde gelir: Bu mühendisliği kim yaptı ve neden?

Yaşlıları Hedef Alan Virüs

COVID-19’un en çarpıcı özelliği, ölüm oranlarının gençlerde düşük, yaşlılarda ise çok yüksek olmasıydı. İtalya, İspanya, İngiltere gibi yaşlı nüfusu fazla olan ülkelerde, ölüm oranları kısa sürede tırmandı.

Birçok virüs gençleri, bağışıklığı düşük bireyleri ya da çocukları hedef alırken, COVID-19 özellikle 65 yaş üstü bireylerde yıkıcı etkilere yol açtı. Komplo teorisyenleri bu noktada şu soruyu soruyor: Eğer bir virüs doğal yollardan ortaya çıkmışsa, neden bu kadar sistematik biçimde yaşlıları hedef aldı? Yoksa bu, “demografik yükü azaltmaya” yönelik bilinçli bir tasarım mıydı?

Küresel Sermaye ve Büyük Reset İddiası

Pandemi döneminde “Great Reset” yani Büyük Sıfırlama kavramı gündeme geldi. Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, pandemi sonrası “yeni bir ekonomik düzen” inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Bu yeni düzende dijitalleşme, yapay zekâ, biyoteknoloji ve daha az iş gücü ihtiyacı ön plana çıkıyordu.

Yaşlı nüfusun azaltılması, devletlerin sosyal güvenlik harcamalarını düşürür, emeklilik yükünü hafifletir ve sağlık sistemine binen baskıyı azaltırdı. COVID-19’un özellikle bu grubu hedef alması, “büyük reset” planının biyolojik ayağı olabilir miydi?

Aşı Şirketleri ve Kâr Düzeni

Bir diğer çarpıcı unsur da aşı endüstrisi oldu. Pandeminin başından itibaren milyarlarca doz aşı üretildi ve dünya çapında zorunlu hale getirildi. Pfizer, Moderna, AstraZeneca gibi şirketler tarihlerinin en büyük kârlarını elde ettiler.

Komplo teorilerine göre bu süreç iki aşamalıydı:

  • Önce laboratuvarda tasarlanan virüs küresel paniğe yol açtı.
  • Ardından aşılar “çözüm” olarak sunuldu ve dev bir ilaç endüstrisi karı yaratıldı.

Ama asıl kazanç, yaşlı nüfusun azaltılmasıyla uzun vadede devletlerin ekonomik yükünün hafiflemesi olacaktı.

Sessiz Demografik Temizlik

Veriler incelendiğinde pandeminin ilk yıllarında, birçok ülkede ölüm oranlarının özellikle yaşlı nüfusta dramatik bir artış gösterdiği açıkça görüldü. Huzurevleri, virüsün en ölümcül etkilerini yaşadı. İtalya’da bazı bölgelerde yaşlılar adeta toplu halde hayatını kaybetti.

Komplo teorisyenleri bu tabloyu “sessiz demografik temizlik” olarak yorumladı. Savaş ya da açık bir soykırım yerine, görünüşte doğal bir salgın ile “fazlalık” nüfusun ortadan kaldırıldığı iddia edildi.

Medyanın Rolü

Pandemi boyunca ana akım medya, sürekli olarak korku pompalanan bir dil kullandı. Televizyon ekranlarında ölü sayıları, vaka tabloları ve felaket senaryoları her gün yayımlandı. Bu durum, insanların sorgulama yetisini köreltti ve devletlerin aldığı sert önlemler meşrulaştırıldı.

Eğer gerçekten küresel bir plan söz konusuysa, medyanın görevi bu planı gizlemek, toplumu yönlendirmek ve gerçeği perdelemekti.

Karşı Argümanlar

Elbette bu iddialara karşı çıkan güçlü argümanlar da var. Bilim insanlarının büyük çoğunluğu, COVID-19’un doğal kökenli olduğunu ve yarasalardan insanlara geçtiğini savunuyor. Ayrıca yaşlıların daha fazla ölmesinin, bağışıklık sistemlerinin zayıflığı ve kronik hastalıkların yaygınlığıyla açıklanabileceğini öne sürüyorlar.

Ancak komplo teorisyenleri şu noktada ısrarcı: “Doğal köken” söylemi, kamuoyunu yatıştırmak için kullanılan bir perde olabilir.

Bir Tesadüf mü, Yoksa Küresel Bir Plan mı?

COVID-19 pandemisi, insanlık tarihinde derin izler bıraktı. Resmî açıklamalar, bilimsel raporlar ve uluslararası söylemler, virüsün doğal kökenli bir salgın olduğunu öne sürüyor. Ancak, özellikle yaşlı nüfusu hedef alan etkileri, küresel sermaye düzeninin kazançları ve “büyük reset” projeleriyle olan eşzamanlılığı, bu olayı masum bir tesadüften çok daha fazlası gibi gösteriyor.

Eğer bu bir tesadüf değilse, o zaman insanlık yakın tarihte en sofistike “biyolojik mühendislik” operasyonlarından birini yaşamış olabilir. COVID-19, belki de sadece bir hastalık değil, aynı zamanda yaşlanan nüfusu azaltmaya yönelik küresel bir planın ilk adımıydı.

Benzer Gönderiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir