Irak İşgali Sonrası Türkiye’de Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Vakalarının Gizemli Yükselişi

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), kene ısırıklarıyla insanlara bulaşan, ölümcül seyirli viral bir hastalıktır. Türkiye’de 2002 yılından itibaren hızla artan KKKA vakaları, özellikle Tokat ve çevresinde yoğunlaşmış, ardından İç Anadolu’nun kuzeyi, Orta Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyine doğru yayılmıştır. Oysa ki Irak işgalinden önce bu hastalık ülkemizde yok denecek kadar nadir görülmekteydi.

Peki, bu hastalığın ortaya çıkışı gerçekten sadece ekolojik bir tesadüf müdür? Yoksa Saddam Hüseyin’in işgal sonrası bıraktığı “biyolojik intikam silahı” mı devrededir? Bu yazıda, epidemiyolojik verilerden jeopolitik gelişmelere kadar birçok detayı birleştirerek “Saddam’ın keneleri” teorisini ele alacağız.

Saddam Hüseyin ve Biyolojik Silah İddiaları

Soğuk Savaş sonrası dönemde Saddam Hüseyin’in biyolojik silah programı olduğu, uluslararası istihbarat raporlarına sık sık yansımıştı. 1990’larda BM denetçileri Irak’ta biyolojik laboratuvarlar bulmuş, ama tüm raporlar hiçbir zaman tam anlamıyla kamuoyuna açıklanmamıştı. Özellikle Bacillus anthracis (şarbon) ve botulinum toksini üzerine çalışıldığı bilinse de, bazı kaynaklar kene kaynaklı patojenler üzerinde de deneyler yapıldığını ileri sürmüştür.

Bu iddialara göre Saddam, Irak’ın kuzeyinde –Türkiye sınırına yakın dağlık bölgelerde– “sessiz ve görünmez” bir silah geliştirmeyi hedeflemişti. Çünkü kene gibi vektörlerle yayılan hastalıkların, biyolojik bir saldırı kanıtı bulmayı imkânsız hale getireceği öngörülüyordu.

Irak İşgali ve Zamanlama Çakışması

2003 yılında ABD öncülüğünde Irak işgal edildi. Saddam’ın iktidarı yıkıldı. Aynı yılın hemen ardından Türkiye’de KKKA vakaları artış göstermeye başladı. İlk vakalar Tokat, Sivas, Çorum ve Amasya hattında bildirildi. Bu durum birçok soruyu akla getirdi:

  • Neden bu kadar ani bir artış oldu?
  • Neden özellikle Irak’a yakın olmayan, ama stratejik maden sahalarının bulunduğu bölgelerde yoğunlaştı?
  • Neden dağlık ve kırsal alanlarda daha sık görüldü?

Birçok epidemiyolog bu durumu “iklim değişikliği” veya “ekolojik denge” ile açıklasa da, zamanlama o kadar manidardır ki, komplo teorisyenleri için bundan daha sağlam bir veri olamaz.

Kenelerin Gizemli Göçü

Kene türlerinin doğal olarak göç etmesi yavaş ilerleyen bir süreçtir. Ancak KKKA’yı taşıyan Hyalomma türü kenelerin kısa sürede Türkiye’nin orta ve kuzey bölgelerinde yoğunlaşması, doğal ekolojik dağılım ile açıklanamayacak kadar hızlıdır.

Burada devreye giren iddia şudur:

  • Saddam’ın laboratuvarlarında üretilen ya da özellikle enfekte edilmiş keneler, işgal sırasında veya hemen öncesinde kuzeye –Türkiye sınırına doğru– bırakıldı.
  • Bu keneler, özellikle maden sahalarının bulunduğu dağlık bölgelere yayıldı. Çünkü bu bölgeler hem insan yoğunluğu açısından nispeten düşük, hem de halkın buralara erişimini engellemeye uygun alanlardı.

Yani “biyolojik kene bombaları”, Türkiye’nin stratejik bölgelerinde, görünmez bir bariyer oluşturmak için kullanılmış olabilir.

Tokat ve Çevresi: Tesadüf mü, Seçilmiş Bölge mi?

Tokat ve çevresinde 2000’li yıllardan itibaren görülen yoğun KKKA vakaları, resmi kayıtlara göre yüzlerce ölümle sonuçlanmıştır. Bu bölge aynı zamanda bakır ve krom gibi madenlerin çıkarıldığı sahalara ev sahipliği yapmaktadır. Eğer bu alanlar yabancı şirketlerin ilgisini çekiyorsa, yerli halkın uzak tutulması için “biyolojik caydırıcılık” en etkili yöntemlerden biri olabilirdi.

Düşünün: Bir bölgeye gidildiğinde sürekli ölümcül kene vakaları oluyorsa, halk oradan uzak durur. Böylece o topraklar, kimseye hesap verilmeden, rahatça işlenebilir hale gelir.

Uluslararası Sessizlik

2003 sonrasında Türkiye’de vakaların hızla artmasına rağmen, uluslararası sağlık örgütlerinin bu konuyu gündeme taşıma konusunda oldukça sessiz kalması da dikkat çekicidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bu salgını yalnızca “bölgesel bir problem” olarak tanımladı. Oysa ki biyoterör şüphesi dahi olsa uluslararası soruşturmalar açılması gerekirdi.

Bu sessizlik, akıllara şu soruyu getiriyor:

Acaba ABD ve müttefikleri, Saddam’ın gerçekten böyle bir biyolojik silah bırakmış olabileceğini biliyor muydu?

Ve bu bilginin ortaya çıkması durumunda, işgalin meşruiyeti tamamen sorgulanacağı için mi üstü kapatıldı?

Halkın Dilinde: “Saddam’ın Keneleri”

Tokat ve civarındaki köylüler arasında hâlâ “Bu keneler Saddam’dan kaldı” söylemleri dolaşmaktadır. Halk, bilimsel açıklamalardan çok, yaşadığı gerçeklikle ilgilenir. Gerçek olan, işgalden sonra ortaya çıkan, ölüm saçan kenelerdir. Bilimsel otoriteler bunu rastlantı olarak açıklasa da, toplumsal hafıza farklı bir yönü işaret etmektedir.

Olası Senaryolar

  • Ekolojik Senaryo:
    İklim değişikliği ve tarım alışkanlıklarının değişmesiyle keneler doğal olarak çoğaldı. (Resmî açıklama.)
  • Biyolojik Silah Senaryosu:
    Saddam’ın biyolojik laboratuvarlarından çıkan enfekte keneler Türkiye’ye yayıldı. (Komplo teorisi.)
  • Jeopolitik Senaryo:
    Keneler, bölgedeki stratejik maden sahalarına halkın girmesini engellemek amacıyla bilinçli şekilde yayıldı. (Ekonomik çıkarlarla bağlantılı teori.)

Görünmez Bir İntikam

Saddam Hüseyin, işgal edilmeden önce yaptığı son hamlelerden biri olarak “görünmez bir intikam” planlamış olabilir. Silahlarla, bombalarla değil; küçücük kenelerle… Bugün Tokat ve çevresinde yaşanan her kene kaynaklı ölüm, belki de Saddam’ın gölgelerden yükselen kahkahasıdır.

Gerçekler hiçbir zaman tam anlamıyla kanıtlanamayacak. Ama şu bir gerçek: Irak işgali sonrası Türkiye’de ortaya çıkan KKKA salgını, tarihsel süreç, biyolojik veriler ve coğrafi yoğunlaşma göz önüne alındığında, sıradan bir rastlantı olmaktan çok daha fazlasını işaret etmektedir.

Saddam’ın keneleri hâlâ aramızda olabilir.

Benzer Gönderiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir